Toros Sediri



Doğal olarak Güney Anadolu ve Lübnan'da yayılmış olup, batı sınırı Fethiye ve Köyceğiz'den başlar. Doğuya doğru Toros Dağları üzerinden uzanmakta, Göksun ve Kahramanmaraş yörelerinden bir kavisle güneye Nur Dağlarına yönelmektedir. Lübnan'da ancak Cebelübnan'da kalmıştır. Bu ana yayılışı dışında ise Kuzey Anadolu'da Kelkit-Yeşilırmak Vadisinde Erbaa yakınlarında Çatalan Köyünde ve Niksar yörelerinde 100 hektarlık adacıklar halinde bulunmaktadır.
Çamgiller (Pinacaeae) familyasından olan toros sediri toroslarda yaygın olarak bulunduklarından ve Lübnan'da sayısı oldukça azaldığından toros sediri isimi daha sık kullanılmaktadır. Şu an dünyadaki en büyük yayılımını Türkiye’de göstermektedir. Ayrıca Katran ağacı olarak bilinen toros sediri Lübnan'ın bayrağında bulunur. 1000 yıl kadar yaşayabilen bu ağaçlar porsuk, çınar, meşe ve ardıç ağaçları ile beraber ülkemizin anıt ağaçları arasında yer almaktadır. Ülkemizde 1000 yaşında
Bu reçinenin görevi, ağacın herhangi bir nedenden dolayı yaralanması durumunda açılan yaranın kapatılarak mikrop kapmasını önlemek ve ağacın kendi kendini tedavi etmesini sağlamak. Bu nedenle reçineler, çok uzun yıllardan beri halk tıbbında da antiseptik (mikrop öldürücü) özelliklerinden dolayı yaygın olarak kullanılıyor. Ayrıca kehribar adı verilen yarı saydam görünüşlü taşlar da, bu tip bitkilerin reçinelerinin fosilleşmesiyle ortaya çıkıyor. Reçinelerin bir başka özelliği de, kokuları ve kimyasal özellikleriyle bitkiyi böceklere ve kurtlara karşı koruması. Bu nedenle sedir başta olmak üzere çam, selvi, göknar, ardıç gibi tüm reçineli ağaçlardan elde edilen kereste, böceklerin ve kurtların verecekleri hasarlara karşı çok dayanıklı oluyor. Reçinenin bu ağaçlara sağladığı üçüncü yararsa, kimyasal yapısıyla hücrelerin oksijenle temasını keserek onların bozulmasını engellemesi. Bu özelliğinden dolayı sedir ve selvi ağaçlarının reçineleri Eski Mısır'da ölülerin mumyalanmasında kullanılmış.
Bu ağacın odununun çok sağlam olması, böceklere ve atmosferik etkilere karşı diğer ağaçlardan daha dayanıklı olması ve yine içerdiği reçine sayesinde sudan daha az etkilenmesi nedeniyle, antik uygarlıklar tarafından, başta gemi olmak üzere çeşitli inşaat sektörlerinde, yeraltı ve köprü inşaatları ile travers imalinde kullanılmış.
Dünya tarihine baktığımız zaman, ilk başta Eski Mısır olmak üzere, İspanyollar, Portekizliler ve Cenevizlilerin gemici ulus olmalarının nedeni, Akdeniz havzasında yaşamış olmaları ve sedir ağacını tanıyor olmalarından kaynaklanıyor. Bugün ülkemizde çok az, Lübnan'daysa sadece korunan alanlarda sedir ağaçlarının bulunması da, Eski Mısır uygarlığından günümüze kadar bu ağacın yoğun bir şekilde kullanılarak tüketilmiş olmasına bağlanıyor.
Bu ağaç için tarihte savaşlar bile çıkmış. İşte tarihî hâdiselerden birkaç örnek:
- Mısırlılar M.Ö. 2600’lü yıllarda sedir tomruklarından
- Tarihte büyük bir ticaret ve deniz gücüne sahip olan Fenikeliler bu güce sedir ağacı ticareti yaparak ulaşmışlardır.
- Firavunların tabutları sedirden yapılmış, sedir odunundan elde edilen beyaz reçine ile ölüleri mumyalamışlardır.
- Tevrata göre Hz. Süleyman tapınağının çatısı sedirden yapılmıştır.
- Gılgamış Destanı’na konu olan savaşlara, sedir ağacına sahip olabilme arzusu sebep olmuştur.
- Roma hakimiyetine giren Lübnan’da, İmparator Hadrianus tarafından M.S. 134 yılında sedirin korunması ile ilgili bir kanun çıkartılmıştır.
- Dünyanın 7 harikasından biri olan Efes’teki Artemis Tapınağı’nın çatısı sedirden yapılmıştır.
- Sedir tomruğu, en başta Hicaz Demiryolu inşaatında olmak üzere, Osmanlı Devleti zamanında çok kullanılmıştır.